Sitemizde, siz misafirlerimize daha iyi bir web sitesi deneyimi sunabilmek için çerez kullanılmaktadır.
Ziyaretinize varsayılan ayarlar ile devam ederek çerez politikamız doğrultusunda çerez kullanımına izin vermiş oluyorsunuz.
X

Madde 226

1. Genel olarak

II. Malların geri alınması ve borçlar

1. Genel olarak

Madde 226 - Her eş, diğer eşte bulunan mallarını geri alır.

Tasfiye sırasında, paylı mülkiyete konu bir mal varsa, eşlerden biri kanunda öngörülen diğer olanaklardan yararlanabileceği gibi, daha üstün bir yararı olduğunu ispat etmek ve diğerinin payını ödemek suretiyle o malın bölünmeden kendisine verilmesini isteyebilir.

Eşler karşılıklı borçları ile ilgili düzenleme yapabilirler.

I-) Yargı Kararları:

1-) YHGK, T: 17.02.2010, E: 2010/6-46, K: 2010/75:

“… Yargıtay 6. Hukuk Dairesi’nin 22/12/2008 gün ve 9227-14024 sayılı ilamı ile …

Uyuşmazlık, ziynet eşyalarının iadesi, olmadığı takdirde bedelinin tahsili istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmesi üzerine hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Davacı vekili, dava dilekçesinde, tarafların 04.07.2006 tarihinde evlendiklerini, düğün sırasında takılan takıların banka kasasında saklandığını, gezme bahanesi ile gidilen İzmir’de müvekkilinin terk edildiğini, ailesine sığınan müvekkilinin takılarını alamadığını, aynen olmadığı takdirde fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere 5.000,00.-YTL’nin tahsilini istemiş, ıslah ile talebini 12.175,00.-YTL’ye çıkarmıştır. Davalı vekili, davacının dava konusu ziynetleri balayına giderken annesine verdiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.

Türk Medeni Kanunu’nun 6. maddesi hükmü uyarınca, kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça taraflardan her biri hakkını dayandırdığı olguların varlığını kanıtlamakla yükümlüdür. Gerek doktrinde, gerek Yargıtay içtihatlarında kabul edildiği üzere ispat yükü hayatın olağan akışına aykırı durumu iddia eden ya da savunmada bulunan kimseye düşer. Öte yandan ileri sürdüğü bir olaydan kendi yararına haklar çıkarmak isteyen kimse iddia ettiği olayı kanıtlaması gerekir.

Davacı kadın, dava konusu edilen ziynet eşyasının davalıda kaldığını ileri sürmüş, davalı koca ise onun tarafından götürüldüğünü savunmuştur. Hayat deneylerine göre olağan olanın bu çeşit eşyanın kadının üzerinde olması ya da evde saklanması, muhafaza edilmesidir. Başka bir anlatımla, bunların davalı tarafın zilyetlik ve korunmasına terk edilmesi olağan durumla bağdaşmaz.

Diğer taraftan ziynet eşyası rahatlıkla saklanabilen, taşınabilen, götürülebilen türden eşyalardandır. Bu nedenle evden ayrılmayı tasarlayan kadının bunları önceden götürmesi, gizlenmesi her zaman mümkün olduğu gibi evden ayrılırken üzerinde götürmesi de mümkündür. Bunun sonucu olarak normal koşullarda ziynet eşyalarının kadının üzerinde olduğunun kabulü gerekir.

Davacı, dava konusu ziynet eşyasının varlığını, evi terk ederken bunların zorla elinden alındığını ve götürülmesine engel olunduğunu, evde kaldığını, ispat yükü altındadır.

Somut olayda, davacı evlilik nedeniyle kendisine takılan ve hediye edilen dava konusu ziynetlerin iadesini istemektedir. Ne var ki, davada davacı kadının evden ayrıldığı tarih itibariyle dava konusu ziynet eşyasının götürülmesine engel olunduğunu ve zorla elinden alındığını, daha önce de götürme fırsatı elde edemediğini tanıkların beyanı ile ispat edememiştir. Yukarıda açıklandığı üzere ispat yükümlülüğü davacıdadır. Mahkeme ise kanıtlama yükümlülüğünü yer değiştirerek 21.05.2008 tarihli oturumda kendiliğinden ziynetlerin davalıda kalıp kendisine teslim edilmediğine ilişkin davacıya yemin teklif etmiş, davacı da teklif edilen yemini eda etmiştir. Kanıtlama yükümlülüğü davacıda olup 04.12.2007 tarihli delil listesinde her türlü yasal delil demek suretiyle yemin deliline de dayanmış olduğundan davacıya, ziynetlerin elinden alındığı, götürülmesine engel olunduğu, davalı tarafta kaldığı konusunda davalıya yemin teklif etme hakkı hatırlatılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yanlış değerlendirme ve eksik inceleme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmadığından hükmün bozulması gerekmiştir…

Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü…

Dava, T.M.K.’nun 220, 222 ve 226’ncı maddelerine dayalı kişisel malların tespitiyle geri alınması, olmadığı takdirde bedelinin tahsiline ilişkindir.

Mahkemece, tanık beyanları, bankada bulunan kiralık kasa üzerine mahkemece konulan ihtiyati tedbir kararının icrasından hemen önce alışılmadık biçimde sabah erken saatte davacı tarafından kasanın açılmış olması ve bilirkişi tarafından kasa açıldığından içinde değerli bir şey bulunmamış olması, ayrıca davalıya icra ettirilen tamamlayıcı yemine dayalı olarak davanın kabulüne karar verilmesi üzerine hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Özel dairece; yukarıya aynen alınan gerekçelerle hükmün bozulmasına karar verilmiştir.

Davacı bozmadan sonra yemin teklif etmek istemediklerini beyan etmiş, mahkeme önceki kararda direnmiştir.

Yerel mahkeme ile özel daire arasında çıkan uyuşmazlık; ziynet eşyaları yönünden ispat yükünün kimde olduğu noktasında toplanmaktadır.

T.M.K.’nun 220’nci maddesine göre, karşılıksız kazanma yoluyla elde edilen mallar kişisel mal kapsamındadır. T.M.K.’nun 222’nci maddesi kişisel malın ispat şeklini düzenlemiş, 226’ncı maddesiyse bu malların iadesi usulünü belirlemiştir.

Türk Medeni Kanunu’nun 6’ncı maddesi hükmü uyarınca kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça taraflardan her biri hakkını dayandırdığı olguların varlığını kanıtlamakla yükümlüdür. Gerek doktrinde, gerek Yargıtay içtihatlarında kabul edildiği üzere ispat yükü hayatın olağan akışına aykırı durumu iddia eden ya da savunmada bulunan kimseye düşer. Öte yandan ileri sürdüğü bir olaydan kendi yararına haklar çıkarmak isteyen kimse iddia ettiği olayı kanıtlaması gerekir.

Davacı kadın, dava konusu edilen ziynet eşyasının davalıda kaldığını ileri sürmüş, davalı koca ise onun tarafından götürüldüğünü savunmuştur. Hayat deneylerine göre olağan olanın bu çeşit eşyanın kadının üzerinde olması ya da evde saklanması, muhafaza edilmesidir. Başka bir anlatımla, bunların davalı tarafın zilyetlik ve korunmasına terk edilmesi olağan durumla bağdaşmaz. Diğer taraftan, ziynet eşyası rahatlıkla saklanabilen, taşınabilen, götürülebilen türden eşyalardandır. Bu nedenle evden ayrılmayı tasarlayan kadının bunları önceden götürmesi, gizlemesi her zaman mümkün olduğu gibi, evden ayrılırken üzerinde götürmesi de mümkündür. Bunun sonucu olarak, normal koşullarda ziynet eşyalarının kadının üzerinde olduğunun kabulü gerekir. Bu durumda, ziynet eşyasının varlığını, evi terk ederken bunların zorla elinden alındığını ve götürülmesine engel olunduğunu, evde kaldığını, kadının ispatlaması gerekir. Özel dairenin bu yönlere ilişkin saptaması ilke olarak doğru ve yerindedir.

Ne var ki, bu ilkeler doğru olmakla birlikte, soyut normların olaylara uygulanması sırasında somut olayın özelliğinin gözetilmesi, hak ve adaleti gözetir bir uygulama yoluna gidilmesi gerekir.

Somut olayda, tüm dosya kapsamı ile boşanma davasında dinlenen tanık beyanlarından da anlaşılacağı gibi, davacı ve davalı Denizli’de ikamet etmekte iken bir ziyaret için İzmir’e gittikleri, İzmir’de bir kafede otururken yaptıkları tartışma sonucunda davalının davacıyı orada bırakarak Denizli’ye döndüğü, davacı kadının ise İzmir’de kaldığı anlaşılmaktadır.

Olayın oluş şekli itibarı ile davacı kadın evden boşanmayı tasarlayarak ayrılmamıştır. Bu düşünce ile evden ayrılmayan davacı kadının ziynetleri yanına alarak götürdüğünün kabulü mümkün değildir. Öte yandan, davacının talimatla dinlenen tanığı Yıldız beyanında, davalının boşanma davasının devam ettiği süreçte davacının kendisinden maddi ve manevi tazminat talep etmemesi halinde bütün ziynet eşyalarını iade edeceğini beyan ettiğini söylemiş, bu haliyle de davalı tanık huzurunda ziynetlerin kendisinde bulunduğunu zımnen kabul etmiştir.

Davacı, yargılamanın başından itibaren dava konusu ziynetlerin davalıya ait kasada saklandığı konusunda ısrarcı olmuş ve dava açılırken davalının hesabına ihtiyati tedbir konulmasını talep etmiştir. Mahkemece davalıya ait hesabın bulunduğu bankaya 15.06.2007 tarihinde ihtiyati tedbir konulması konusunda müzekkere yazılmış, banka 03.07.2007 tarihli cevabi yazısında davalının hesabı üzerine ihtiyati tedbir konulduğunu, ayrıca davalının kiralık kasasının da mevcut olup, bu hesabına da ihtiyati tedbir konulup konulmayacağı hakkında bilgi verilmesini talep etmiştir. Davacının kasada keşif yapılmasını talep etmesi üzerine, mahallinde yapılan inceleme sırasında davalıya ait kasada iki adet pasaport, bir CD ve bir sigorta poliçesi bulunmuş olup, kasa açma kapama tutanağı incelendiğinde ise, kasanın davalı tarafından en son 04.07.2007 tarihinde saat: 08.45’te açıldığı görülmüştür.

Bu tarihe ve saate dikkat edildiğinde, mahkemece davalının hesabına ihtiyati tedbir konulmasının ertesi günü olduğu anlaşılmaktadır. Bunun yanı sıra, kasanın açıldığı saat itibari ile kasaya konulmuş olan eşyaların günün çok erken saatinde kasaya konulmasını gerektirecek mahiyette eşyalar da olmadığı belirgindir.

Hal böyle olunca; davacının evden kavgalı bir şekilde ve ayrılma düşüncesi ile ayrılmadığı, eşi ile birlikte İzmir’e gittikleri, İzmir’de bir kafede oturdukları sırada aralarında çıkan bir tartışma sonucunda ayrı yaşamaya başladıkları sabit olduğundan, davalı erkek kendisi lehine olan karineden yararlanamaz. Bu durumda ispat külfeti yer değiştireceğinden, artık altınların kendisinde olmadığını ispatlama külfeti davalı erkeğe düşer. Davalının hesabına konulan ihtiyati tedbirin ertesi günü, olağan olmayan bir saatte davalıya ait kasanın açıldığı ve kasada normal koşullarda banka kasasında saklanması gerekmeyen evraklar bulunduğu saptanmıştır. Bu şekilde, yerel mahkemece dava konusu ziynetlerin davalıda kaldığını önemli ölçüde ispat edecek deliller elde edilmiş olmakla birlikte, hâkimin kanaatinin güçlendirilmesi amacı ile ziynetlerin miktarı ve davalıda kalıp kalmadığı konusunda resen davacıya yemin teklif edilmiştir.

Tüm dosya kapsamı, olayların gelişimi ve davacı tarafından icra edilen tamamlayıcı yemin de gözetildiğinde, davacının davasını ispat ettiği sonucuna varılarak, davanın kabulüne karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.

Ne var ki, bozma şekline göre mahkemece hükmedilen ziynet eşyası bedeli konusundaki davalı vekilinin temyiz itirazları incelenmediğinden bu hususların incelenmesi için dosyanın özel daireye gönderilmesi gerekir. …

Yukarıda açıklanan nedenlerle yerel mahkemenin ispat yükünün davalıya düştüğü gerekçesi ile davanın kabulüne dair kurduğu hüküm yerinde olmakla birlikte, ziynet eşyalarının bedeli konusunda davalı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Yargıtay 6. Hukuk Dairesi’ne gönderilmesine, 17.02.2010 gününde oybirliği ile karar verildi.”

2-) Y. 8. HD, T: 17.04.2019, E: 2018/16047, K: 2019/4231:

“… Davacı talebinde düğünde takılan altınların bozdurulmasıyla elde edilen paraların davalı eşi ile birlikte müşterek banka hesabına yatırıldığını, boşanma davasından kısa bir süre önce davalı tarafça paranın çekildiğini ileri sürerek davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir. İddianın ileri sürülüş şekline göre; dava, 4721 Sayılı TMK’nin 223. ve 226. maddelerine dayanılarak açılmış davalı eşte bulunan paranın geri istenmesine ilişkindir. … Dava görevli Aile Mahkemesinde açıldığı halde, uyuşmazlığın hatalı nitelendirilmesi sonucunda görevli mahkemenin Asliye Hukuk Mahkemesi olduğu gerekçesiyle yazılı şekilde görevsizlik kararı verilmesi usul ve kanuna aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir." gereğine işaret edilerek bozulmuştur. Mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılama neticesinde, davacının alacak talebinin kabulüyle 23.000 TL’nin davalıdan tahsiline karar verilmesi üzerine; hüküm, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Mahkemece, kesinleşen boşanma davasındaki tespitlere göre erkeğin kadına fiziki şiddet uygulayarak evden kovduğu sabit olmakla, dosya davalısının davacı kadının ziynetlerini götürdüğü savunmasını ispat edemediğinden itibar edilmemiş olup, kuyumcu bilirkişi tarafından ziynetlerin banka hesabının açıldığı tarih ve paranın çekildiği tarih itibariyle belirlediği değerin bankadaki miktarla uyum göstermesi, toplanan deliller ile de davacıya ait altınların bozdurularak bankaya yatırıldığı, paranın tamamının davalı tarafından çekildiği ve davacıya iade edilmediği anlaşılmakla, davacının alacak talebinin kabulüne karar vermek gerektiği gerekçesiyle yazılı şekilde karar verilmişse de, gerekçe dosya kapsamına uygun düşmemektedir. Şöyle ki, dosya arasındaki Vakıfbank Dikmen Şubesinin cevabi yazısı ve ekindeki ekstreden, anılan hesabın 11.03.2009 tarihinde 14.500 TL miktarla açıldığı, hesabın vadeli hesap olduğu ve hesaptaki miktara faiz işlediği, 15.11.2010 tarihinde hesaba 4.000 TL yatırıldığı, faiz işlemeye devam ettiği ve 06.08.2012 tarihinde davalı tarafından hesaptan 23.395 TL çekildiği anlaşılmaktadır. Dosya kapsamı, dinlenen tanık beyanları, alınan bilirkişi raporları ve toplanan delillere göre, banka hesabının ilk açıldığı tarih itibariyle mevcut olan 14.500 TL’nin düğünde takılan ziynetlerin bozdurulmasından elde edilen para olduğu ve bu nedenle davacının kişisel malı niteliğinde bulunduğu, 23.395 TL’den davacının kişisel malı niteliğindeki 14.500 TL’nin düşülmesinden sonra kalan bakiyenin ise TMK’nin 219/4 ve 222. maddesi gereği aksi taraflarca iddia ve ispat edilemediğinden evlilik birliği içinde edinilmiş, davalının edinilmiş, malı niteliğinde bulunduğu ve bu miktarın yarısı üzerinde de davacının katılma alacağı hakkı bulunduğu, dolayısıyla davacının toplam alacağının, düğünde takılan ziynetlerin bozdurulmasından elde edilen miktar ile bu miktarın hesaptan çekilen paradan düşülmesinden sonra kalan miktarın yarısının toplamından ibaret olduğu anlaşıldığına göre, mahkemece bu hususlar göz ardı edilerek bankadaki paranın tamamının ziynetlerin bozdurulmasından elde edilen para olarak kabul edilerek, davalı aleyhine olacak şekilde fazla alacağa hükmedilmiş olması doğru olmamıştır. …”

3-) Y. 3. HD, T: 12.05.2015, E: 2014/14238, K: 2015/8430:

“… Dava konusu uyuşmazlık, düğünde takılan ziynet eşyalarının davalı kocadan istirdadı talebine ilişkindir.

Kural olarak düğün sırasında takılan ziynet eşyaları para kim tarafından takılırsa takılsın, aksine bir anlaşma bulunmadıkça kadına bağışlanmış sayılır ve artık onun kişisel malı niteliğini kazanır. Bu eşyaların iade edilmemek üzere kocaya verildiği, kadının isteği ve onayı ile bozdurulup müşterek ihtiyaçlar için harcandığı hususu davalı tarafça kanıtlandığı takdirde, koca bu eşyaları iadeden kurtulur.

Somut olayda, davalı koca, davacı kadının talep ettiği ziynetlerin, evliliğin devamı sırasında, düğün borçları ve çocuk edinmek için yapılan tedavi masrafları için harcandığını savunmuş, ancak davacı kadının bunları iade edilmemek üzere rıza ile verdiğini kanıtlayamamıştır.

Hal böyle olunca mahkemenin de kabulünde olduğu üzere, davalı kocanın, müşterek ihtiyaçlar için harcanan ziynetlerin, rızayla ve iade şartı olmaksızın kendisine verildiğini ispatlayamadığı, bu nedenle dava konusu ziynetleri iadeyle mükellef olduğu hususu tartışmasızdır. …”

4-) Y. 2. HD, T: 13.10.2008, E: 2007/13456, K: 2008/13266:

“… Davacı kadın 26.05.2000 tarihinde evlilik birliği sırasında satın aldığı ve mülkiyeti kendisine ait olan 61 DY 018 plakalı 2000 model Ford-Focus marka otomobilin Türk Medeni Kanununun 226/1. maddesi uyarınca kişisel malı olduğu gerekçesiyle davalı kocadan alınarak kendisine iadesini talep etmiştir.

Dava dilekçesiyle başvurma harcı alındığına göre talep konusu aracın değeri üzerinden nispi peşin harcın tamamlattırılması (Harçlar Kanunu md.30-32) ve sonucu uyarınca bir karar verilmesi gerekirken harç tamamlattırılmadan yargılamaya devamla yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmamıştır. …”

5-) Y. 2. HD, T: 26.12.2006, E: 2006/7014, K: 2006/18417:

“… Davacı-karşı davalı Gülcan, kendisine ait olduğunu iddia ettiği ev eşyalarının iadesini istemiş ve harç da yatırmıştır. Eşlerden her biri kişisel eşyalarını mal rejimi sona ermeden de isteyebilirler, bu istek mal rejiminin tasfiyesi halinde istenebilecek ‘Değer artış payı’ veya ‘Artık değere katılma alacağı’ olarak değerlendirilemez. Bu talebin esası hakkında taraf delilleri toplanıp hüküm kurulması gerekirken yazılı gerekçeyle reddi usul ve yasaya aykırıdır …”

6-) Y. 2. HD, T: 27.11.2006, E: 2006/8082, K: 2006/16336:

“… Reddedilen 1 adet etamin masa örtüsü, 2 adet etamin dolap örtüsü, 3 adet mor renkli kırlent, 7 adet havlu, 1 adet duvak, 1 adet raf perdesi, 1 adet ocak başı perdesi, 1 adet yastık örtüsü takımı, 1 adet yatak odası takımı ve 1 adet bornozdan teşekkül eden eşyaların, evlenme sırasında koca tarafından satın alındığı anlaşılmışsa da, bu eşyaların niteliği gereği kadının kullanımında olan eşyalar olduğu, kocanın söz konusu eşyaları kadına bağışladığı anlaşılmakla, bu eşyalar yönünden de davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken reddi doğru olmamıştır …”

7-) Y. 4. HD, T: 14.10.2004, E: 2004/3184, K: 2004/11639:

“… dava, boşanan eşler arasındaki ziynet eşyalarının aynen, olmadığı takdirde bedelinin ödetilmesi istemine ilişkindir. Mahkemece istem kısmen kabul edilmiş, karar taraflarca temyiz edilmiştir.

Davacı, dava dilekçesinde ziynet eşyalarının mevcutsa aynen, olmadığı takdirde fiili ödeme günündeki değerinin ödetilmesini istemiştir. Mahkemece ziynet eşyalarının aynen, olmadığı takdirde dava tarihindeki bedeline hükmedilmiştir. Ziynet eşyaları nitelikleri gereği piyasadan aynen temini mümkün olan yani misli eşya olduklarından fiili ödeme günündeki değeri istenebilir. Davacının istemi de bu yönde olduğu halde mahkemece dava tarihindeki değere hükmedilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir. …”

II-) Türk Kanunu Medenîsi:

Hükmün, Türk Kanunu Medenîsi’nde bir karşılığı bulunmamaktadır.

III-) Madde Gerekçesi:

Madde İsviçre Medenî Kanununun 205 inci maddesini karşılamaktadır.

Maddenin birinci fıkrası her eşe, edinilmiş mallara katılma rejiminin tasfiyesinde, diğer eşin zilyetliğinde bulunan mallarını geri alma hakkını tanımıştır. Aslında her eş gerek kişisel, gerek edinilmiş bütün malvarlığı üzerinde evlilik süresince mülkiyet hakkını muhafaza ettiğinden, kendi mallarından yararlanma veya yönetim amacıyla diğer eşe bıraktığı mallarını geri alacaktır.

İkinci fıkrada eşlerin paylı mülkiyetinde bulunan bir malın belli koşullar altında taksim edilmeden eşlerden birine verilmesi öngörülmüştür. Buna göre daha üstün bir yarar sahibi olduğunu kanıtlayan ve diğer eşin payını ödeyen eş, taksimi önleyebilecek, paylı mülkün kendisine verilmesini sağlayabilecektir.

Üçüncü fıkrada, eşlerin karşılıklı borçlarını tasfiye etmek için kendi aralarında düzenleme yapabilecekleri kabul edilmiştir.

IV-) Kaynak İsviçre Medenî Kanunu:

1-) ZGB:

II. Rücknahme von Vermögenswerten und Regelung der Schulden

1. Im allgemeinen

Art. 205

1 Jeder Ehegatte nimmt seine Vermögenswerte zurück, die sich im Besitz des andern Ehegatten befinden.

2 Steht ein Vermögenswert im Miteigentum und weist ein Ehegatte ein überwiegendes Interesse nach, so kann er neben den übrigen gesetzlichen Massnahmen verlangen, dass ihm dieser Vermögenswert gegen Entschädigung des andern Ehegatten ungeteilt zugewiesen wird.

3 Die Ehegatten regeln ihre gegenseitigen Schulden.

2-) CCS:

II. Reprises de biens et règlement des dettes

1. En général

Art. 205

1 Chaque époux reprend ceux de ses biens qui sont en possession de son conjoint.

2 Lorsqu’un bien est en copropriété, un époux peut demander, en sus des autres mesures prévues par la loi, que ce bien lui soit attribué entièrement s’il justifie d’un intérêt prépondérant, à charge de désintéresser son conjoint.

3 Les époux règlent leurs dettes réciproques.

V-) Yararlanılabilecek Monografiler:

Ahmet Kılıçoğlu; Türk Medeni Kanunu’nda Diğer Eşin Rızasına Bağlı Hukuksal İşlemler ve Yasal Alım Hakkı, Ankara, 2002.

Ali Haydar Yağcıoğlu; Edinilmiş Mallara Katılma Rejiminde Eşlerin Yasal Alım Hakkı, İzmir, 2007.

 


Copyright © 2017 - 2024 Prof. Dr. İlhan Helvacı. Tüm hakları saklıdır.
X