Sitemizde, siz misafirlerimize daha iyi bir web sitesi deneyimi sunabilmek için çerez kullanılmaktadır.
Ziyaretinize varsayılan ayarlar ile devam ederek çerez politikamız doğrultusunda çerez kullanımına izin vermiş oluyorsunuz.
CookieWarningPanelAgreeButton
X

Madde 194

II. Aile konutu

II. Aile konutu

Madde 194 - (06.02.2014 tarihli ve 6518 sayılı Kanunun 44. maddesi ile değişik) I Eşlerden biri, diğer eşin açık rızası bulunmadıkça, aile konutu ile ilgili kira sözleşmesini feshedemez, aile konutunu devredemez veya aile konutu üzerindeki hakları sınırlayamaz.

Rızayı sağlayamayan veya haklı bir sebep olmadan kendisine rıza verilmeyen eş, hâkimin müdahalesini isteyebilir.

Aile konutu olarak özgülenen taşınmaz malın maliki olmayan eş, tapu kütüğüne konutla ilgili gerekli şerhin verilmesini "tapu müdürlüğünden" isteyebilir.

Aile konutu eşlerden biri tarafından kira ile sağlanmışsa, sözleşmenin tarafı olmayan eş, kiralayana yapacağı bildirimle sözleşmenin tarafı hâline gelir ve bildirimde bulunan eş diğeri ile müteselsilen sorumlu olur.

I-) Not:

Hükmün 3. fıkrasında tırnak içinde yer alan ibare, 06.02.2014 tarihli ve 6518 sayılı Kanunun 44. maddesi gereğince madde metnine eklenmiştir (RG. 19.02.2014; S: 28918).

II-) Yargı Kararları:

1-) YHGK, T: 11.02.2021, E: 2018/2-511, K: 2021/69:

“… KARAR : I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı vekili 30.10.2012 tarihli dava dilekçesinde; müvekkili ile davalılardan …’un 14.12.2006 tarihinde evlendiklerini, dava konusu taşınmazın 12.08.2009 tarihinde satın alınarak davalı eş adına kaydedildiğini, o tarihten itibaren aile konutu olarak kullanıldığını, davalı eşin 02.12.2010 tarihinde dava dışı şirket yararına ve davalı banka lehine taşınmazda ipotek tesis ettirdiğini, müvekkilinin dairenin satış aşamasına geldikten sonra ipotek işleminden haberdar olduğunu, ipotek işlemine açık rızasının bulunmadığını ileri sürerek ipoteğin paraya çevrilmesi yolu ile yapılan takibin durdurulmasına ve satış talebinin dava sonuna kadar geri bırakılmasına, taşınmazın tapu kaydına konulan ipoteğin kaldırılması ile aile konutu olarak tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davaya konu taşınmazın yargılama aşamasında açık arttırma sonucu davalı bankaya ihale edilmesi üzerine, 19.03.2013 tarihli ıslah dilekçesi ile herhangi bir sebeple eldeki davanın konusuz kalması ve ipoteğin kaldırılmasının mümkün olmaması hâlinde taşınmazın aile konutu olduğunun tespiti ile davalı eş adına tesciline, bunun mümkün olmaması hâlinde satıştan kaynaklanan tüm maddi ve manevi zararlarının davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalılardan banka vekili 26.11.2012 tarihli cevap dilekçesinde; davanın kötü niyetli olarak açıldığını, taşınmazın aile konutu olarak kullanıldığını müvekkili bankanın bilmediğini ve bilmesinin beklenemeyeceğini, ipoteğin tesis edildiği tarihte tapu kaydında aile konutu şerhi bulunmadığı için iyi niyetli olduklarını, bu sebeplerle davanın öncelikle sürede açılmamış olması nedeniyle usulden, aksi hâlde esastan reddine karar verilmesini talep etmiştir.

İlk Derece Mahkemesi Kararı:

6. Midyat 1. Asliye (Aile Mahkemesi Sıfatıyla) Mahkemesi’nin 09.04.2014 tarihli ve 2012/504 E., 2014/101 K. sayılı kararı ile; dava konusu taşınmazın aile konutu olduğu hususunda tereddüt bulunmadığı, davalı bankanın yüklü miktardaki kredi için ipotek tesis ederken basiretli bir tacir gibi davranmadığı, zira alacağını güvence altına almak gayesiyle hareket eden bankanın basit bir araştırmayla kredi kullanan diğer davalının evli olup olmadığını ve ipoteğe konu taşınmazın aile konutu olup olmadığını rahatlıkla tespit edebileceği, TMK’nın 194/1. maddesine göre aile konutu üzerinde tasarrufta bulunan eşin diğer eşin açık rızasını almak zorunda olduğu, davacının ipotek işleminin tarafı olmaması nedeniyle davalı bankanın iyi niyet iddiasında bulunamayacağı, tasarruf işlemi sırasında tapu kaydında aile konutu şerhi bulunmamakta ise de bu durumun davalı bankanın iyi niyetine karine teşkil etmeyeceği, somut olayda bankanın basiretli bir tacir gibi davranarak taşınmazın aile konutu olup olmadığı hususunda araştırma yapmadığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

7. Yargıtay 2. Hukuk Dairesince 10.09.2015 tarihli ve 2015/14523 E. ve 2015/15481 K. sayılı kararı ile; …

“Türk Medeni Kanununun 194/1. maddesi aile konutu üzerinde hak sahibi olan eşin iradi tasarruflarını diğer eşin açık rızasına bağlamıştır. Cebri ihaleye dayanan mülkiyet aktarımı, bu madde kapsamına giren bir tasarruf niteliğinde değildir. Mülkiyeti nakleden cebri ihalenin, davacı eşin açık rızası alınmadan tesis edilmiş olan ipoteğin paraya çevrilmesi suretiyle yapılan takibe dayanıyor olması da, cebri ihaleden önce ipotek hükümsüz kılınmadıkça sonuca etkisi bulunmamaktadır. İhalenin feshi talebiyle açılan dava da reddedilmiş ve karar 12.11.2013 tarihinde kesinleşmiştir. Bu durumda davalı bankanın mülkiyeti kazanmasının dayanağı cebri ihale geçerli ve ayaktadır. Açıklanan bu hukuki durum karşısında davacının iptal ve tescil talebinin reddi gerekirken, bu yön gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması doğru bulunmamıştır ..." gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

8. Midyat 1. Asliye (Aile Mahkemesi Sıfatıyla) Mahkemesi’nin 22.04.2016 tarihli ve 2016/16 E., 2016/162 K. sayılı kararı ile bozma öncesi kararda yer alan gerekçenin yanında; bozma ilamında cebri ihaleye dayanan mülkiyet aktarımının TMK’nın 194/1. maddesi kapsamına giren bir tasarruf olmadığı belirtildiği, ancak sonuç itibariyle davalı eşin yüklendiği taahhüt neticesinde mülkiyetin davalı bankaya cebri ihale ile aktarılmasının sağlandığı, aksinin kabulünün davalı tapu kaydı malik olan eşin asıl niyet ettiği işlemi cebri icra yoluyla yapmasına sevk edeceği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

9. Direnme kararı yasal süresi içerisinde davalı banka tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

10. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacı eşin açık rızası alınmadan tesis edilen ipotek nedeniyle, davalılar arasında gerçekleşen icra takibi sonucunda, aile konutu olarak kullanılan dava konusu taşınmazın, ipotek alacaklısı davalı bankaya, alacağına mahsuben cebri ihale yolu ile intikal etmesi karşısında, Türk Medeni Kanunu’nun 194. maddesi uyarınca tapu kaydının iptali ile davalı eş adına tesciline karar verilip verilemeyeceği noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE …

13. Aynı Kanun’un 194. maddesinin birinci fıkrasına göre … aile konutu; eşlerin bütün yaşam faaliyetlerini gerçekleştirdiği, yaşantısına buna göre yön verdiği, acı ve tatlı günleri içinde yaşadığı anılarla dolu bir alan olarak tanımlanmıştır.

14. TMK’nın … 194. maddesiyle … malik olmayan eşe, aile konutu ile ilgili tapu kütüğüne şerh verilmesini isteme hakkı tanınmış, eşlerin aile konutu ile ilgili bazı hukuksal işlemlerinin diğer eşin rızasına bağlı olduğu kuralı getirilerek eşlerin hukuki işlem özgürlüğü “aile birliğinin” korunması amacıyla sınırlandırılmıştır. Tapu kaydında aile konutu şerhi bulunmasa dahi aile konutuna ilişkin olarak; eşlerden biri diğer eşin açık rızası bulunmadıkça aile konutuyla ilgili kira sözleşmesini feshedemeyecek, aile konutunu devredemeyecek ve aile konutu üzerindeki hakları sınırlayamayacaktır. Malik olmayan eşin izni için şekil şartı bulunmamakla birlikte, iznin açık olması gerekmektedir. Açık rızanın varlığını ispat yükü ise aile konutu ile ilgili tasarrufta bulunana aittir.

15. TMK’nın 194. maddesinde öngörülen sınırlandırma, taşınmazın tapu kaydına aile konutu şerhi konulduğu için değil, konut aile konutu vasfı taşıdığı için getirilmiştir. Bu sebeple taşınmazın tapu kaydında aile konutu şerhi bulunmasa bile o konut aile konutu özelliğini taşır. Nitekim aile konutu şerhi kurucu değil açıklayıcı niteliktedir. Aksi düşünce ile tasarruf yetkisine ilişkin sınırlamanın şerh ile başlayacağı kabul edilmiş olur. Anılan madde hükmü ile getirilen sınırlandırma, emredici niteliktedir. Dolayısıyla bu haktan önceden feragat edilemeyeceği gibi eşlerin anlaşmasıyla da bu vasıf ortadan kaldırılamaz ve açık rıza ancak “belirli olan” bir işlem için verilebilir.

16. Eş söyleyişle aile konutunun maliki olan eş, aile konutundaki yaşantıyı güçlüğe sokacak biçimde tek başına aile konutunu ayni bir hakla sınırlandıramaz. Bu sınırlandırma ancak diğer eşin açık rızası alınarak yapılabilir. Nitekim bu ilkeler Hukuk Genel Kurulu’nun 24.05.2017 tarih, 2017/2-1604 E. ve 2017/967 K. sayılı kararında da aynen benimsenmiştir. …

TMK’nın “İyiniyetli üçüncü kişilere karşı” başlıklı 1023. maddesi … tescile iyiniyetle dayanarak mülkiyet veya bir başka aynî hak kazanan üçüncü kişinin bu kazanımı korunur hükmüne haiz olup, bu düzenleme ile tapu kütüğüne güven ilkesine dayalı olarak yapılan iyi niyetli iktisap koruma altına alınmıştır. …

TMK’nın 1023. maddesinde korunan iyi niyet, sadece tasarruf yetkisinin bulunmamasının yarattığı eksikliği gidermektedir. Bu hâlde iyi niyet, tapudaki kaydın doğru olduğuna yöneliktir. İyi niyetli üçüncü kişinin kendi kazanımının korunması, aynî hak üzerinde tasarrufta bulunan kişinin bu konudaki yetkisizliği dışında, diğer bütün unsurlarının geçerli olmasına bağlıdır. …

22. Bu durumda; Türk Medeni Kanunu’nun 194. maddesi uyarınca malik olan eş tarafından diğer eşin açık rızası alınmadan aile konutu üzerindeki hakların sınırlandırılması durumunda yapılan bu işlemin “geçerli” kabul edilemeyeceği emredici hüküm gereğidir. Diğer eşin geçerli olmayan işlemin iptali için dava açabileceği kuşkusuzdur.

23. Diğer yandan taşınmazın aile konutu niteliği; gerek iradi temliklerle, gerekse cebri icra sonucu (ihale yoluyla) mülkiyetin bir başkası tarafından edinilmesiyle kaybedilmektedir. Ne var ki bu durum geçersiz olan işleme “geçerlilik” kazandırmayacaktır. Başka bir ifade ile “ölü işlem” diriltilemeyecektir. Aynı ilkelere Hukuk Genel Kurulu’nun 13.12.2017 tarihli ve 2017/2-2906 E., 2017/1723 K. ile 28.11.2019 tarihli ve 2019/2-318 E., 2019/1238 K. ile sayılı kararında da yer verilmiştir.

24. Öyleyse, “geçersiz” bir işlemin icra takibine konu edilmesi ve buna bağlı olarak yapılan cebri ihale sonucu taşınmazın mülkiyetinin işlemin tarafı olan kişiye intikal etmesi hâlinde; ihale edilen kişinin işlemin geçersiz olduğunu bilmesi durumunda lehine oluşan tescilin de yolsuz olduğunu bilen veya bilmesi gereken durumunda olacağı da tartışmasızdır. …

25. Yapılan açıklamalar çerçevesinde somut olaya gelince; dava konusu taşınmazın satın alındığı tarihten itibaren aile konutu olarak kullanıldığı, davalılardan malik eşin dava dışı şirketin borçlarına karşılık dava konusu taşınmaz üzerinde diğer davalı banka yararına 02.10.2010 tarihinde ipotek tesis ettirdiği, işlem sırasında diğer eşin açık rızasının alınmadığı, sonrasında banka tarafından ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla başlatılan icra takibi sonucunda dava konusu taşınmazın alacağına mahsuben davalı bankaya ihale edildiği ve ihalenin kesinleşerek tapuya tescil edildiği anlaşılmıştır. Bu noktada basiretli bir tacir gibi davranması gereken davalı bankanın iyi niyet savunmasının dinlenemeyeceği tartışmasızdır. Davalı bankanın, aile konutu niteliği taşıyan taşınmaz üzerinde malik olmayan eşin açık rızasını almayarak TMK’nın 194. maddesinde öngörülen emredici hükme aykırı şekilde kendi lehine ipotek tesis ederek ve sonrasında da işlem temeli geçersiz ipoteğe bağlı olarak yaptığı icra takibi sonucunda taşınmazın mülkiyetini alacağına mahsuben cebri ihaleyle kendi adına geçirmiş olması karşısında TMK’nın 1023. maddesinin korumasından yararlanamayacağı açıktır. Nitekim illilik prensibi gereğince asıl işlem olan ipotek baştan itibaren geçersiz olduğu için buna bağlı olarak banka adına cebri ihale sonucu yapılan tescil de yolsuz tescil niteliğinde olduğundan davalı koca tarafından açılan ihalenin feshi davasının reddedilmiş olmasının da sonuca bir etkisi olmayacaktır.

26. Bu itibarla, aile konutu niteliğinde olduğu hususunda duraksama bulunmayan taşınmaz için davacının açık rızası alınmadan, TMK’nın 194/1. maddesine aykırı olarak tesis edilen ipotek işleminin bağlayıcılığı bulunmadığından cebri icra sonucu davalı banka adına ihale edilen taşınmazın tapu kaydının iptali ile davalı eş … adına tesciline karar verilmesi anılan maddenin amacına da uygundur.

27. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, dava konusu taşınmazın yargılama aşamasında kesinleşen ihale ile banka adına tescil edildiği, 2004 Sayılı İcra ve iflas Kanunu’nun 134. maddesiyle düzenleme altına alınan hükümlere göre İcra Mahkemelerinin ihalenin feshine ilişkin kararlarının maddi anlamda kesin hüküm teşkil edeceği, bu noktada kesinleşen ihalenin feshinin reddine ilişkin kararla mülkiyet aktarımının sağlanması nedeniyle yolsuz tescilin artık tartışılamayacağı, açıklanan nedenlerle direnme kararının bozulması gerektiği yönünde görüş bildirilmiş ise de bu görüş yukarıda açıklanan sebeplerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.

28. O hâlde, yukarıda açıklanan ilkeler ve genişletilmiş gerekçelerle direnme kararı usul ve yasaya uygun olup onanması gerekmektedir. …”

2-) YHGK, T: 04.10.2006, E: 2006/2-591, K: 2006/624:

“… Yerel mahkeme ile Özel Daire arasındaki uyuşmazlık; 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 194. maddesinin III. fıkrasında yer alan aile konutu şerhinin bir kurucu şerh olup olmadığı, tapu kütüğündeki tescile iyiniyetle dayanarak mülkiyet hakkı kazanan işlem tarafı üçüncü kişinin bu kazanımının korunup korunmayacağı noktasındadır.

Bir başka ifadeyle, Yerel Mahkeme, 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 194. maddesinin III. fıkrasında yer alan şerhin kurucu bir şerh olması sebebiyle, şerhin yokluğunda artık işlem tarafı üçüncü kişinin iyiniyetli olmasının aranmasına gerek kalmaksızın kazanımının korunmasını öngörmekte; Özel Daire ise, aile konutu olarak özgülenen taşınmaz malın maliki olmayan eş, tapu kütüğüne konutla ilgili gerekli şerhin verilmesini istememiş olsa bile işlem tarafı üçüncü kişi kötüniyetli ise şerhin yokluğuna rağmen kazanımının korunamayacağını kabul etmektedir.

Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun aile konutu ile ilgili 194. maddesi ile tapu kütüğündeki tescile iyiniyetle dayanarak mülkiyet veya bir başka ayni hak kazanan üçüncü kişinin bu kazanımının korunmasına ilişkin 1023. maddesi hükmünün birlikte değerlendirilmesinde yarar bulunmaktadır. …

Bilindiği üzere 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 1023. maddesi, tapuya güven ilkesini öngörmektedir. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 194. maddesi III. fıkrası ise, tapuya güven ilkesinin aynen sürdürülmekte olduğunun bir ifadesidir. …

Bu açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında; dava konusu taşınmazın eşler tarafından kendilerine aile konutu olarak özgülendiği tartışmasızdır. İşlem tarafı olan davalılar Harun ve Hadi’nin taşınmazı satın alırken bu yerin aile konutu olduğunu ve davacı malik olmayan eşin satışa rızasının bulunmadığını bildikleri de kuşku ve duraksamadan uzaktır.

Şu hâle göre, tapuya güven ilkesini esas alan Türk Medeni Kanununun 1023. maddesi koşulları da işlem tarafı olan üçüncü kişiler yönünden gerçekleşmemiştir …

... Direnme kararı bu nedenlerle bozulmalıdır.”

3-) YHGK, T: 26.10.2005, E: 2005/12-676, K: 2005/600:

“… Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; icra takibinden önce aralarında boşanma davası bulunan eşlerden erkeğin satarak iki adet tahliye taahhüdüne konu ettiği taşınmazda çocukları ile birlikte oturmakta olan şikayetçi eş kadının, taahhüdü alan tarafından kocası aleyhine girişilen takipteki hukuki konumunun ne olacağı ve mahkemece taşınmazın Türk Medeni Kanunu’nun 194/1 maddesi anlamında aile konutu niteliğinin araştırılmasının gerekip gerekmediği, noktasında toplanmaktadır. …

Tahliye istemine ve şikayete konu tapu tahsis belgesi başkası adına olan ve koca tarafından haricen satın alınan taşınmazda, önceleri şikayetçi kadın ile karşı taraf/borçlu koca ve çocuklarının oturmakta oldukları, karı-koca arasında çıkan anlaşmazlık nedeniyle kocanın haricen satın aldığı bu yeri yine haricen takip alacaklısına 17.09.2001 tarihli Enkaz Satış Senedi ile satarak, değişik tarihlerde tahliye taahhütleri verdiği, bu taahhütlerin üç ayrı icra takibine konu edilmişlerse de İcra Hakimliklerince takiplerin iptal edildiği, son olarak eldeki şikayete konu takibe girişildiği dosya kapsamından anlaşılmaktadır.

Karşı taraf/borçlu koca tarafından, tahliyesi istenen konutta çocukları ile birlikte oturmakta olan şikayetçi kadın aleyhine 20.05.2003 tarihinde boşanma davası açılmış; bu dava devam ederken daha önce kocadan konutu haricen satan karşı taraf/takip alacaklısına 01.08.2003 tarihinde konutun boşaltılacağına ilişkin 09.07.2003 tarihli tahliye taahhüdü verilmiş bu arada boşanma davası da 11.07.2003 tarihinde kabulle sonuçlanmıştır. …

Şikayetçi, takip borçlusu eşinin kendisini ve çocuklarını terk ettiğini ve onları mağdur etmek için bu yola başvurduğunu, taşınmazın zilyedinin kendisi ve çocukları olduğunu ileri sürmektedir.

Tahliye istemine konu taşınmaz açıklandığı üzere takip alacaklısı tarafından takip borçlusundan haricen satın alınmış ve tarafların sözlü anlaşmaları ile içinde eş ve çocuklar oturmakta iken tahliye taahhüdüne konu edilmiştir. Bu tahliye taahhüdüne dayanılarak alacaklı tarafından girişilen takibe borçlu tarafından itiraz edilmemekle takip kesinleşmiştir. …

2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 276/son maddesinin uygulanma olanağı bulunmaktadır.

… tahliyeye konu konutun “aile konutu” olarak kullanıldığı, şikayetçi eşin halen bu yerde çocukları ile birlikte oturmaya devam ettiği ileri sürüldüğüne göre şikayetçinin bu iddiası üzerinde durulmak gerekir.

Zira, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun “Aile konutu” başlıklı 194/1 … yasal gerekçesinde ise;

“Bu madde ile İsviçre Medeni Kanununun 169. maddesine uygun olarak eşlerin hukuki işlemlerinde 193. maddeyle kabul edilen genel kuralın bir istisnasına yer verilmiştir. Madde eşlerin aile konutlarıyla ilgili hukuki işlemlerde eşlerin serbestliği ilkesine istisna getirmiş ve böylece aile konutu ile ilgili bazı hukuki işlemlerin diğer eşin rızasına bağlı olduğu kabul edilmiştir.

Aile konutu eşlerin bütün yaşam faaliyetlerini gerçekleştirdiği, yaşantısına buna göre yön verdiği, acı ve tatlı günleri içinde yaşadığı, anılarla dolu bir alandır. Bu nedenle bu denli önemli bir malvarlığıyla ilgili olarak eşlerin tek başlarına hukuki işlemleri yapması diğer eşin önemli yararlarını etkileyebilir. Bunun sonucu olarak madde, konutla ilgili kira sözleşmesinin feshini, bu konutun başkalarına devrini ya da konut üzerindeki hakları ve buna benzer diğer hukuki işlemlere tamamen ya da kısmen sınırlanmasını diğer eşin rızasına bağlamıştır. Maddede, aile konutunu eşlerden birinin kiralaması halinde, diğer eşin bir bildirimle sözleşmenin tarafı haline gelmesi öngörülmektedir.

Bu konu İsviçre Medeni Kanununda 07.07.1998 tarihli Kanunla yapılan değişiklikle “boşanmanın sonuçları” ile ilgili 121. maddede üç fıkra halinde düzenlenmiştir. Ancak bizde evliliğinin devamı sırasında da kira sözleşmesine taraf olmayan eşin mağdur olması gündeme gelebilmektedir. Bu nedenle sözkonusu hüküm evlenmenin hükümleri kısmında ele alınmıştır.

Diğer eşin kanunun kendisine tanımış olduğu rıza verme yetkisini haklı sebep olmaksızın eşinden esirgemesi, bu yolla hakkını kötüye kullanması mümkündür. Bunun önlenmesi için de maddenin ikinci fıkrasında böyle bir rızaya muhtaç olan eşe hakime başvurma yetkisi tanınmıştır.” denilmektedir.

Bu hüküm göstermektedir ki”, aile konutu özel bir konuma ve öneme sahip kılınmış ve üzerindeki tasarruf yetkisi yasa ile sınırlandırılmıştır. Takibe ve tahliyeye konu taşınmazın aile konutu olduğunun belirlenmesi halinde bu yasal gereklerin yerine getirilip getirilemediğinin araştırılması gerekecektir.

Öyleyse, mahkemece öncelikle bu iddia üzerinde durulmalı ve şikayetçinin bu yerin “aile konutu” olduğunun tespitine yönelik olarak açılmış bir davasının ve aile mahkemesince yapılmış bir belirlemenin bulunup bulunmadığı, araştırılmalı; sonucuna göre gerektiğinde şikayetçiye tahliyesi istenen taşınmazın aile konutu olduğunu ispata yönelik olarak aile mahkemesine dava açma yetkisi ve olanağı verilmeli ve sonucuna göre bir karar verilmelidir.

Aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulu’nun 19.10.2005 gün ve 2005/12-652 esas ve 2005/583 karar sayılı ilamında da vurgulanmıştır.

Açıklanan hususlar göz ardı edilerek eksik incelemeyle hüküm kurulmuş olması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir…”

4-) Y. 2. HD, T: 17.11.2020, E: 2020/2264, K: 2020/5803:

“… Somut olayda, dava açıldığı tarihte davacı ve çocukları adına miras yolu ile intikal eden taşınmaz üzerinde davalı banka lehine konulmuş bir ipoteğin varlığı söz konusu olup, davacı sağ eş dava açarak ipoteğin geçersiz olduğunu ileri sürmüştür. Şayet iddia edildiği gibi açık rıza alınmamış ise bu ipotek işleminin geçersiz olduğu açıktır. Dolayısıyla, geçerli bir işlemin olmadığının kabul edildiği hallerde, malik olan eşin ölümünün bu işleme hukukilik kazandırması düşünülemez. Diğer bir anlatımla ölü olan bir işlem diriltilemez. Sağ kalan eşin mirasçı sıfatıyla hakları (TMK madde 240. ve 652) bulunmaktadır ve davacının bu davayı açtığı sırada var olan hukuki yararı yargılama sırasında davalı eşin ölümünden sonra da devam etmektedir. Bunun yanında halen ortada geçersizliği ileri sürülen bir ipotek bulunmaktadır. Bu nedenlerle, evlilik ölümle sona ermekle birlikte davanın konusuz kaldığını söylemek mümkün değildir. Aksi düşünce, davacının davasında haklı olup olmadığı hususunun araştırılmasına olanak sağlamadan, taşınmazın cebri icra ile satılması sonucunu doğuracak, bu durum ise büyük hak kayıplarına yol açacaktır (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/2-2906 Esas-2017/1723 Karar). Açıklanan nedenlerle, davaya konu taşınmazın davacı ve davacının eşi olan M. K. tarafından ipotek işlemi tesis edildiği tarihte aile konutu olarak kullanılıp kullanılmadığı, açık rızasının alınıp alınmadığı dosya içerisinde bulunan deliller bir arada değerlendirilip sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, davalı eş M. K.’ın ölümü nedeniyle davanın konusuz kaldığı belirtilerek karar verilmesine yer olmadığına dair karar verilmesi doğru olmayıp, bozmayı gerektirmiştir. …”

5-) Y. 2. HD, T: 21.04.2009, E: 2008/2352, K: 2009/7731:

“… Davacı Meryem, eşi davalı Mustafa’ya ait 206 ada 40 parselde kayıtlı 6 no’lu bağımsız bölümün 07.01.2005 tarihinde diğer davalı Halime’ye satıldığını, yerin aile konutu olduğunu ileri sürerek tapusunun iptali ile davalı eşi adına tescilini talep etmiştir. Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiştir.

Dava, konusu yerin aile konutu olarak özgülendiği tartışmasızdır.

Türk Medeni Kanunu’nun 194/1. maddesi uyarınca “eşlerden biri diğer eşin açık rızası bulunmadıkça aile konutu ile ilgili kira sözleşmesini feshedemez; aile konutunu devredemez veya aile konutu üzerindeki hakları sınırlayamaz.”

Türk Medeni Kanunu’nun 1023. maddesine göre “tapu kütüğündeki tescile iyi niyetle dayanarak mülkiyet veya bir başka aynî hak kazanan üçüncü kişinin bu kazanımı korunur.”

Toplanan delillere göre, davacı Meryem, davalı Halime’nin taşınmazı satın alırken bu yerin aile konutu olduğunu ve kendisinin rızasının bulunmadığını bildiğini ispatlayamamıştır. Davanın reddine karar verilmesi gerekirken kabulüne karar verilmesi doğru bulunmamıştır …”

6-) Y. 2. HD, T: 09.02.2009, E: 2007/16920, K: 2009/1605:

“… Aile konutu şerhi konulmasına yönelik davanın taşınmazın maliki bulunan eşe yöneltilmesi, duruşma açılarak (HUMK.73.md.) tarafların göstereceği kanıtlar toplanıp değerlendirildikten sonra karar verilmesi gerekir. Davalıya dava dilekçesi tebliğ edilmeden yokluğunda ve evrak üzerinde karar verilmesi doğru görülmediğinden hükmün bozulması gerekmiştir …”

7-) Y. 2. HD, T: 16.10.2008, E: 2008/10081, K: 2008/13491:

“… Evlilik birliği kocanın 30.07.2006 tarihinde ölümüyle sona erdiğine göre, aile birliği ve korunması gereken bir aile konutu artık kalmamıştır. O halde; taşınmazın tapu kütüğüne Türk Medeni Kanunu’nun 194/3. maddesi gereğince konutla ilgili şerh konulamaz …”

8-) Y. 2. HD, T: 16.09.2008, E: 2008/11885, K: 2008/11958:

“… Türk Medeni Kanunu’nun 194. maddesi gereğince aile konutu olan taşınmazın tapu kaydına, aile konutu şerhi verilmesi için, o konutun eşlerden birine ait olması zorunludur. Mülkiyeti üçüncü kişiye ait bir taşınmaz eşlerce aile konutu olarak kullanıyor olsa bile, hak sahibi olan üçüncü kişinin bu taşınmaz üzerindeki mülkiyet hakkını sınırlayıcı şekilde tapu kütüğüne aile konutu şerhi verilemez. …”

9-) Y. 2. HD, T: 28.09.2007, E: 2006/17311, K: 2007/12814:

“ … aile konutu olduğunu ileri sürdüğü taşınmazın, eşi Niyazi tarafından dava dışı Medine’ye, Medine’nin de davalı Tuncer’e satış yoluyla devredildiğini, Türk Medeni Kanunu’nun 194. maddesi gereğince satış için rızasının alınmadığını, yapılan satışın geçersiz ve davalı Tuncer’in de kötüniyetli olduğunu ileri sürerek, dava konusu taşınmazın davalı Tuncer üzerinde bulunan tapu kaydının iptali ile tekrar (eski maliki) eşi Niyazi adına tapuya tesciline karar verilmesini istemiştir.

Dava sonunda verilecek hüküm, kocanın ve dava dışı Medine’nin hukukuna etkili olacaktır. Bu durumda davada husumetin, satışı gerçekleştiren davacının eşi Niyazi’ye yöneltilmesi, Medine’ye de davanın ihbar edilmesi (HUMK.m.49-52), gösterdikleri takdirde delillerinin toplanması ve tüm deliller birlikte değerlendirilerek ulaşılacak sonuç uyarınca karar verilmesi gerekirken, eksik hasım ve eksik inceleme ile hüküm tesisi doğru görülmemiştir …”

10-) Y. 12. HD, T: 27.03.2007, E: 2007/3506, K: 2007/5821:

“… Somut olayda şikâyetçinin ipotekli taşınmazın aile konutu olduğunu ileri sürerek, … Türk Medeni Kanununun… 194/1. maddedeki … hükmüne dayalı olarak taşınmaz üzerindeki ipoteğin kaldırılması istemi ile icra mahkemesine başvurduğu görülmüştür.

Şikâyetçinin bu başvurusu yargılamayı gerektirip, genel mahkemede çözümlenmesi gereken bir husus olup, dar yetkili icra mahkemesince incelenmesi mümkün olmadığından, Mahkemece şikâyetin reddi gerekirken, kabulü ile ipoteğin kaldırılması yönünde hüküm tesisi isabetsizdir …”

III-) Türk Kanunu Medenîsi:

Hükmün Türk Kanunu Medenîsi’nde bir karşılığı bulunmamaktadır.

IV-) Madde Gerekçesi:

Bu madde ile İsviçre Medenî Kanununun 169 uncu maddesine uygun olarak eşlerin hukukî işlemlerinde 193 üncü maddeyle kabul edilen genel kuralın bir istisnasına yer verilmiştir. Madde eşlerin aile konutlarıyla ilgili hukukî işlemlerde eşlerin serbestliği ilkesine istisna getirmiş ve böylece, aile konutu ile ilgili bazı hukukî işlemlerin diğer eşin rızasına bağlı olduğu kabul edilmiştir. Aile konutu eşlerin bütün yaşam faaliyetlerini gerçekleştirdiği, yaşantısına buna göre yön verdiği, acı ve tatlı günleri içinde yaşadığı, anılarla dolu bir alandır. Bu nedenle bu denli önemli bir malvarlığıyla ilgili olarak eşlerin tek başlarına hukukî işlemleri yapması diğer eşin önemli yararlarını etkileyebilir. Bunun sonucu olarak madde, konutla ilgili kira sözleşmesinin feshini, bu konutun başkalarına devrini ya da konut üzerindeki hakları ve buna benzer diğer hukukî işlemlerle tamamen ya da kısmen sınırlanmasını diğer eşin rızasına bağlamıştır. Maddede, aile konutunu eşlerden birinin kiralaması hâlinde, diğer eşin bir bildirimle sözleşmenin tarafı hâline gelmesi öngörülmektedir. Bu konu İsviçre Medenî Kanununda 7 Temmuz 1998 tarihli Kanunla yapılan değişiklikle “boşanmanın sonuçları” ile ilgili 121 inci maddede üç fıkra hâlinde düzenlenmiştir. Ancak bizde evliliğinin devamı sırasında da kira sözleşmesine taraf olmayan eşin mağdur olması gündeme gelebilmektedir. Bu nedenle söz konusu hüküm evlenmenin hükümleri kısmında ele alınmıştır.

Diğer eşin kanunun kendisine tanımış olduğu rıza verme yetkisini haklı sebep olmaksızın eşinden esirgemesi, bu yolla hakkını kötüye kullanması mümkündür. Bunun önlenmesi için de maddenin ikinci fıkrasında böyle bir rızaya muhtaç olan eşe hâkime başvurma yetkisi tanınmıştır.

V-) Kaynak İsviçre Medenî Kanunu:

1-) ZGB:

II. Wohnung der Familie

Art. 169

1 Ein Ehegatte kann nur mit der ausdrücklichen Zustimmung des andern einen Mietvertrag kündigen, das Haus oder die Wohnung der Familie veräussern oder durch andere Rechtsgeschäfte die Rechte an den Wohnräumen der Familie beschränken.

2 Kann der Ehegatte diese Zustimmung nicht einholen oder wird sie ihm ohne triftigen Grund verweigert, so kann er das Gericht anrufen.

2-) CCS:

II. Logement de la famille

Art. 169

1 Un époux ne peut, sans le consentement exprès de son conjoint, ni résilier le bail, ni aliéner la maison ou l’appartement familial, ni restreindre par d’autres actes juridiques les droits dont dépend le logement de la famille.

2 S’il n’est pas possible de recueillir ce consentement ou s’il est refusé sans motif légitime, l’époux intéressé peut en appeler au juge.

VI-) Yararlanılabilecek Monografiler:

Şükran Şıpka; Aile Konutu ile İlgili İşlemlerde Diğer Eşin Rızası (TMK.m.194), İstanbul, 2004.

Faruk Acar; Aile Hukukumuzda Aile Konutu - Mal Rejimleri - Eşin Yasal Miras Payı, Ankara, 2021.

Copyright © 2017 - 2025 Prof. Dr. İlhan Helvacı. Tüm hakları saklıdır.
X